ORTAK DÜŞMANIMIZ KORONAVİRÜS

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye’nin üyeleri arasında yer aldığı Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Covid-19 (Koronavirüs) hakkında bölgeler ve gruplar üstü, dünyayı saran salgın anlamına gelen “pandemi” kararını açıklamıştır. Koronavirüs, başlangıçta Çin, İran ve İtalya’da epidemik bir hastalık iken, gelinen noktada bütün ülkeleri kapsayacak şekilde pandemik bir hastalık olarak tanınmıştır.

WHO tarafından da “çok yüksek risk” olarak tanımlanan koronavirüsün etkileri günlük hayatımızı ve günlük alışkanlıklarımızı bir bir değiştirirken etkileri bireysel ve toplumsal şekilde adım adım büyüyor. Hayat akıp giderken tek derdimiz “yaşamak” olurken bizler ekonominin, iş yaşamının, sosyal hayatın, alışkanlıklarımızın, hukukun nasıl değiştiğine şahitlik eden insanlar olarak geçiyoruz tarihe.

Yakın Çağ’ın kapanışı bilgisayarın icadı olacak sanıyorken belki de içerisinde bulunduğumuz Yakın Çağ’ın kapanışını 2020 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgını olarak yazacak tarih kitapları.

Dünya olarak Amerikan bilim kurgu filmi içerisine hapsolduğumuz şu günlerde tarihin belki de en büyük sınavlarından birini veriyorken biz neler yapmalıyız? Virüse karşı çaresiz kaldığımız şu günlerde eğer sağlık çalışanı değilsek yapmamız gereken tek şey sosyal mesafeyi korumak. Formül çok basit, hasta olmak istemiyorsan, birilerini hasta etmek istemiyorsan ve hatta birilerini öldürmek istemiyorsan sosyal mesafeyi korumayı öğreneceksin!

Koronavirüs sadece İstanbul – Ankara gibi büyük şehirlerde ortaya çıkıp bitecek bir şey değil. Bu cümleyi büyük puntolarla küçük şehirlerin her yerine yazmak istiyorum. Herkes o kadar alışmış ki bütün felaketlerin çoğunlukla büyük şehirleri vurmasına, yaşadıkları küçük şehre hastalık hiç uğramayacak sanıyor. Trafik, patlama, terör saldırısı, kazalar, depremler hepsi İstanbul’da olduğu için virüsü de böyle bir şey sanıyorlar. Bu nedenle hala küçük şehirlerde erkekler bir araya gelip aynı masada oturup yiyip içmeye, kadınlar da toplu kadın grupları halinde günlerine gitmeye devam ediyorlar.

Dünyada ölüm sayıları ile vaka sayılarını gösteren grafikleri incelediğimizde bazı ülkelerin kapıldıkları rehavet sonucunda çok daha büyük kayıplar verdiğini görebiliyoruz. İlk günlerde sabit giden vaka – ölüm sayıları altıncı günden, onuncu günden sonra sıçrama yaşayarak önüne geçilemez halde artmaya başlıyor. İşte bu durumun sebebi tam da “bize bir şey olmaz, dünyada her gün birileri ölüyor, abartmayalım” diyen insanlar / insanlarımız. Bütün dünya bu denli kayıp verirken sizler birilerinin gizli katili olmayın. Bir araya gelirken tehlikeyi bir an bile göz önünde bulundurmadığınız sevdiklerinizin cenazelerine katılamadığınızda anlayacaksınız virüsün ciddiyetini. Hala mı anlayamadınız? Cenazeye katıldığınız, kültürümüzde olduğu için 7 gün bir araya gelip dualar okuduğunuz kişilerin ve o kişilerin yakınlarının hasta olduğunu,  öldüğünü gördüğünüzde anlayacaksınız.

İnsanlığın birbirinden en küçük parçasına kadar ayrıştığı, kâinatın sahibi olduğunu sandığı şu günlerde virüs bize tek gerçeğin yaşamak olduğunu gün be gün öğretiyor, öğretecek de. Bizim oralarda adın ne, nerelisinden sonra gelen ilk soru “nesin”dir. İnsansın görüyorum, Türkiye’de yaşıyorsun, bizim memleketin insanısın ama nesin? İşte manav, muhacir, çerkes… Bunun cevabını da alınca “kimlerdensin” gelir. İşte bu virüs bize bu soruların hiçbirini sormuyor “Sen insansın ve ben de seninle savaşmaya geldim” diyor. Ve bunu bütün dünyaya söylüyor. Oyuncuya da, siyasetçiye de, hâkime de, işçiye de, eczacıya da ten rengi, dili, aylık gelirini, yeteneklerini, nereleri gezip gördüğünü, neleri başardığını, neleri kaybettiğini, iyi mi, kötü mü, desteklediği futbol takımı vb. hiçbir şey sormadan “seninle savaşacağım” diyor.

Ülkenin birinde bir felaket olunca sosyal medyada hemen “iyi oldu onlara, onlar da şunu yaptı” diyenler çıkardı her zaman. Bir dinin mensubu birilerine bir şey olunca “hak ettiler” diyenler oluyordu. Ama şimdi ne Müslüman camiye gidebiliyor ne Hristiyan kiliseye gidebiliyor. Şimdi kimse kimseye “oh olsun” diyemiyor. Bizimle savaşmaya gelen belli ve bu savaşçı kimin günde kaç rekât namaz kıldığıyla, kimin hangi partiye oy verdiğiyle, hangi okulu bitirdiğiyle ilgilenmeden bizi sadece insan olduğumuz için vuruyor.

Birbirinden tek tek birçok yolla ayrılan insanlık tek bir korku karşısında birleşiyor. Akşamları 21:00’de hangi partiye oy verdiğini, hangi dünya görüşüne sahip olduğunu, hangi dine inandığını ya da inanmadığını, neleri sevip sevmediğini bilmediğimiz Sağlık Çalışanlarını birbirinden farklı şehirlerde, birbirinden farklı insanlar bir araya gelerek alkışlıyoruz. Hiç sevmediğim partiye oy veren komşum ile, hiç gitmediğim bir memleketten gelmiş komşum ile, daha önce yüzüne bile dikkat etmediğim komşum ile aynı şükran duygusu, aynı endişe ve aynı coşku ile alkışlıyoruz. Ortak noktamız çok basit, hepimiz insanız.

İyi yönleri de olacak tabii ki bu virüsün. Belki de doğanın desteklediği bir düşmandır bu, kim bilir? İnsanlık bu virüsle mücadele ederken, evinde kendini ve çevresini korumaya çalışırken, hafta içi kendisini işe hafta sonu gezmeye adayan en yakınlarına zaman ayıramayan beyaz yakalılar, setlerde hayatını tüketen oyuncular, bir Pazar günü bile ailesine çok gören esnaflar evlerinde otururken doğa olduğu gibi ve gerektiği gibi yaşamaya devam ediyor. Biz evlerimizden çıkamıyoruz diye hiçbir ağaç çiçek açmaktan vazgeçmiyor, hiçbir dere kurumuyor. Bizler bugün dışarı çıkıp gezemiyoruz ama parklarda istenilmeyen köpekler hala mutlulukla o parklarda koşturuyor. Belki hiçbirimiz uzun bir süre çıkmasak doğa çok daha güzel olacak. Koranavirüs sonrası Venedik’in nasıl temizlendiğini gördük, suyun içerisindeki balıklar görünmeye ve suda kuğular yüzmeye başlamış. Çin’de hava temizlenmiş. İnsanlık çok büyük bir sınav veriyor ve bu sınavın kazananı biraz da doğa oluyor.

Dünya’nın bugünkü en büyük düşmanı yeni nesil Koronavirüs, biz bu savaşı elbet kazanacağız. Ekonomik olarak, ruhsal olarak, sosyal olarak yıpranıyoruz, yıpranacağız. Belki bazı insanlar bunu daha kolay atlatacak “siz sadece sağlığınızı düşünün faturalarınızı düşünmeyin” denildiği için, bazılarımız ise maalesef ekonomik kaygı içerisinde atlatacak. Gerçek şu ki, hastalık ne kadar az kişiye sıçrarsa bu zor günler o kadar hızlı atlatılacak, o kadar az hasarla atlatılacak.

Koronavirüs etkisini yitirdiğinde elimizde kalan tek ve en önemli olan şeyin “yaşamak” olduğunu öğrenerek çıkacağız bugünlerden. Ben “yaşamak” istiyorum, sevdiklerim “yaşasın” istiyorum, bugünler bittiğinde “güzel günler yaşayalım” istiyorum. Bu nedenle benim, sevdiklerimin, sevdiklerinizin ve de kimsenin katili olmayın. Ne olur, mecbur kalmadıkça, sokağa çık-ma-yın!

 

21.03.2020

Merve EREN

 

 

ORTAK DÜŞMANIMIZ KORONAVİRÜS
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Bizi Takip Edin